Kamulaştırma kimler yapabilir? Yetkinin sınırını çizmeyen, mülkiyetin kalbini deler
Bunu baştan ve net söyleyeceğim: Kamulaştırma, idarenin “pratik bir mülkiyet kısayolu” değildir; demokratik rejimin tehlike zili. “Kamulaştırma kimler yapabilir?” sorusunu hafife aldığımız her gün, yarın bir sabah kapımıza gelen bir tebligatla hayatımızın haritası değişebilir. Benim iddiam:
Bu iddia sert mi geldi? İyi. Çünkü mesele sert ve gerçek: Yetki sınırı çizilmedikçe, “kamu yararı” etiketi her rant paketinin üstüne yapışabilir.
Önce çıplak gerçek: Kamulaştırma nedir, ne değildir?
Kamulaştırma, mülkiyetin bedeli peşin ödenerek ve “kamu yararı” amacıyla idare lehine zorla devredilmesidir. Ne özel pazarlıkla arsa toplama operasyonudur, ne de “yatırım gecikmesin” bahanesiyle aceleye getirilecek bir idari refleks. İstimlak, irtifak, geçici işgal gibi benzer enstrümanlarla karıştırıldığında, muhatabın hakkı buharlaşır, süreç meşruiyetini kaybeder. Kamulaştırma, istisnadır; gündelik yönetimin kolaylaştırıcısı değil.
Kamulaştırma kimler yapabilir? Yetki mimarisini dürüstçe kuralım
1) Kamu tüzel kişileri: Merkezi idare (bakanlıklar), yerel yönetimler (belediye, il özel idaresi), ve hukuken kamu tüzel kişiliği tanınmış idareler, açık kanuni dayanakla kamulaştırma yapabilir. Burada anahtar kelime “kamu tüzel kişiliği” ve “kanuni dayanak”tır.
2) Özel kanunla yetki verilmiş idareler: Bazı düzenleyici/uygulayıcı kurumlara, belli projeler için kamulaştırma yetkisi tanınabilir. Ancak bu yetki amaç, kapsam ve süre bakımından dar yorumlanmalıdır.
3) Kim yapamaz? Ticari şirketler, fonlar, konsorsiyumlar—adı kamu-özel işbirliği olsa bile—kendi başlarına kamulaştırma yapamaz. “Aracı kurum” üzerinden fiilen özel çıkar için mülksüzleştirme etik dışıdır ve hukuki güvenliği paramparça eder.
Bu mimariye aykırı her yaratıcı çözüm, kısa vadede inşaatı hızlandırır gibi görünür; uzun vadede mülkiyet hakkına duyulan güveni yıkar.
Kamu yararı kararının sis perdesi: Kim, hangi gerekçeyle, hangi delille?
“Kamu yararı var” demek tek başına kamu yararı üretmez. Gerekçe, delil ve etki analizi olmadan alınan kamu yararı kararları, mahkeme duvarında ilk rüzgârda savrulur. Bir yol, bir baraj, bir okul—tamam; peki ya kapı gibi “kamu yararı raporu” nerede? Etkilenen haneler, ekonomik kayıplar, kültürel miras, çevresel riskler nasıl tartıldı? Bu soruların cevabı dosyada yoksa, ortada kamu yararı değil idarenin kolaycılığı vardır.
Acele kamulaştırma: Olağanüstü mü, olağanlaştırılmış mı?
Acele kamulaştırma, afet, savaş, acil güvenlik gerekçelerinde düşünülebilecek, aşırı istisna bir araçtır. Ne zaman ki bu mekanizma “proje takvimi” bahanesiyle rutinleşir, orada hukuk geriye çalışır: Mülkiyet hakkı kâğıt üzerinde kalır, bedel pazarlığı baskıya dönüşür, yargı denetimi fiilen gecikmeye mahkûm edilir. Soruyorum: Bir projenin gecikmesi mi daha ağır kamu zararı doğurur, yoksa toplumun mülkiyet güveninin erozyonu mu?
Zayıf halkalar: Neden tartışmalı, neden suistimale açık?
Vekalet gölgesi: Kamu-özel işbirliği projelerinde, kamulaştırma yetkisinin “kamu ortağa, mali faydanın özel ortağa” aktığı hibrit modeller ortaya çıkıyor. Bu, kamu yararını kârlılık hedefiyle aynı masaya oturtan riskli bir mimari.
Şeffaflık açığı: Bedel tespiti süreçleri, bağımsız bilirkişilik, alternatif güzergâh ve proje seçeneklerinin karşılaştırılması çoğu zaman dosyada karartılmış gibi duruyor. Şeffaflığın olmadığı yerde “kamu yararı”nın adı var, kendisi yok.
Katılım illüzyonu: Etkilenenlerin görüşü, çoğu zaman bilgilendirme toplantısı denen tek yönlü sunumlarla geçiştiriliyor. Müzakere yok; sadece duyuru. Oysa kamulaştırmanın “kamu yararı” iddiası, gerçek bir katılım süreciyle test edilmeden inandırıcı olamaz.
Yargıdaki hız/adalet ikilemi: Projeler “zaman baskısı”yla koşarken, yargı “usul güvencesi”yle yürür. Bu gerilim, telafisi güç zararlar yaratır. Hız mı, adalet mi? Cevap basit: Adaletsiz hız, hız değildir; gecikmiş adalet de adalet değildir.
Provokatif sorular: Tartışmayı büyütelim
Kamulaştırma yetkisi, bir yatırımın mali riskini topluma paylaştırmanın arka kapısı mı oldu?
“Kamu yararı”nı kim tanımlar: Seçilmişler, atanmışlar, yoksa etkilenen yurttaşların kendisi mi?
Kamu adına alınan yetki, neden özel kar adına bu kadar hevesle kullanılıyor?
Acele kamulaştırma, gerçekten “acil” mi; yoksa planlama hatalarının örtüsü mü?
Kamulaştırma kimler yapabilir? Yetkiyi daralt, denetimi genişlet
Sorunun cevabı basit; uygulanması zor:
Sadece kamu tüzel kişileri ve özel kanunla açıkça yetkilendirilmiş idareler. Nokta.
Yetki devri, alt yüklenici üzerinden fiili kamulaştırma yaratacak biçimde dolaylı kullanılamaz.
“Kamu yararı” kararı, bağımsız etki analizi, alternatif senaryo karşılaştırması ve katılımcı müzakere dosyası olmadan geçerli sayılmamalıdır.
Bedel tespiti; piyasa rayici + mağduriyet primi + sosyal bağ tazmini gibi çok unsurlu bir modele bağlanmalı, sırf metrekare hesabıyla değil, yaşam kurucu değerlerle ölçülmelidir.
Acele kamulaştırma; dar, denetlenebilir ve süre sınırlı tutulmalı; her kullanım parlamenter ve yargısal raporlamaya tabi olmalıdır.
Beş ilke ile güvenlik kordonu
1. Kanunilik ve açıklık: Hangi kurum, hangi amaçla, hangi coğrafyada, hangi süreyle kamulaştırma yapabilir? Cevabı kanunda maddeler halinde yazmalı.
2. Orantılılık ve gereklilik: Kamulaştırma “son çare” olduğunu dosyada ispat etmeli; daha az hak ihlali yaratan alternatifler incelenmiş olmalı.
3. Şeffaflık ve izlenebilirlik: Tüm süreç, herkese açık bir dijital izleme panelinde yayımlanmalı; kararlar ve bilirkişi raporları erişilebilir olmalı.
4. Güçlü yargısal fren: Yürütmeyi durdurma eşiği gerçekçi biçimde işletilmeli; hızlı ama adil ara karar mekanizmaları tasarlanmalı.
5. Topluluk tazmini: Sadece taşınmaz sahibine değil, mahalle ölçeğinde ortaya çıkan sosyal-kültürel kayıplara dönük topluluk tazmin fonu kurulmalı.
Okuru harekete geçiren çağrı: Dilimizi, denetimimizi, cesaretimizi güncelleyelim
“Kamulaştırma kimler yapabilir?” sorusu teknik bir mevzuat parantezinden fazlası; mülkiyet, adalet ve demokrasi parantezinin bizzat kendisi. İdareye düşen: Yetkisini daraltmak, süreçlerini berraklaştırmak, kararlarının sorumluluğunu paylaşmak. Yurttaşa düşen: “Kamu yararı”nı ezberden kabul etmemek, gerekçeyi, delili, alternatifi sormak; dava açma hakkını kullanmaktan çekinmemek.
Son söz: Kamulaştırma, devlete verilmiş bir cerrahi bıçak gibidir—hastayı kurtarırsa hayat, yanlış eldeyse kalıcı yara. Bıçağın kını, yani hukuk; eldiveni, yani denetim; ışığı, yani şeffaflık olmadan o ameliyata girilemez. O hâlde soruyu tekrar soralım ve net yanıtlayalım: Kamulaştırma kimler yapabilir? Yalnızca kamu adına, yalnızca açık kanunla, yalnızca kamusal faydanın gerçekten kanıtlandığı yerde ve yalnızca yoğun denetim altında. Aksi her şey, mülkiyetin saygınlığına, hukukun vicdanına ve toplumun geleceğine karşı işlenmiş bir kusurdur.