Zamanın Kendi Takvimini Yazmak: Miladi ve Hicri Takvimin Edebiyat Perspektifinden İncelenmesi
Zaman, kelimelerle yazılabilen, anlatılabilen ama bir türlü tam olarak kavranamayan bir akıştır. Bu akış, tarih boyunca farklı toplumların benimsediği takvimler aracılığıyla şekillenmiş, her biri zamanın gücünü ve yönünü anlamaya yönelik bir araç olarak var olmuştur. Miladi ve Hicri takvimleri de bu akışın, edebiyatçının kaleminden çıkan zaman izleri gibi, hem geçmişi hem de geleceği belirleyen birer harita olmuştur. Bu yazıda, Miladi ve Hicri takvimlerin nasıl hesaplandığını, edebiyatın derinliklerinden süzülen bir bakış açısıyla inceleyeceğiz. Zamanın sonsuzluğunda kaybolan insanın, bir yudum geçmişi ve geleceği nasıl kucakladığını anlamaya çalışacağız.
Miladi Takvim: Batı’nın Zaman Yolculuğu
Miladi takvim, Julian takviminin Roma İmparatoru Julius Caesar tarafından değiştirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Her şey, Roma’nın iktidarının zirveye ulaşmasıyla başlamış, bir tarihsel sıçrama olarak takvime yansımıştır. Miladi kelimesi, Latincedeki “Christi doğumu” anlamına gelen “anno Domini” ifadesine dayanır. Bu takvim, güneşin hareketlerini esas alarak bir yılın uzunluğunu 365 gün olarak belirler ve her dört yılda bir, bu yılı 366 güne çıkaran bir sistem olan artık yıl devreye girer.
Miladi takvim, Batı edebiyatına birçok kez ilham kaynağı olmuştur. Yazarlar, tarihi bir dönemi anlatırken, belirli bir takvim sistemini kullanarak zamanın izlerini belirlerler. Shakespeare’in “Macbeth” oyununda, zamanın sınırsız akışı, başkarakterlerin geleceğe dair korkularıyla şekillenir. Takvimlerin birer araç olarak kullanılması, zamanın nasıl işlediği hakkında bir düşünme biçimini de beraberinde getirir. Miladi takvimi, her yılın bir başlangıcı, bir sonu olduğu hissiyle, her yeni yılın yeni bir fırsat sunduğunu anlatan bir dönemsel anlatıdır.
Hicri Takvim: Zamanın İslami Yansıması
Hicri takvim ise, daha farklı bir evrenin kapılarını aralar. İslam dünyasında kullanılan bu takvim, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretini (622 yılını) başlangıç olarak kabul eder. Hicri takvimdeki yıllar, ayın hareketlerine göre hesaplanır ve bu nedenle miladi takvimden farklı olarak ay takvimi esas alınır. Her ayın, Ay’ın Dünya etrafındaki döngüsüne göre hesaplanmasıyla bir yıl, yaklaşık olarak 354 gün sürer. Bu yüzden, Hicri takvim, Miladi takvimden 10-12 gün daha kısadır.
Hicri takvimin özellikle İslami edebiyat içindeki yeri büyüktür. Divan edebiyatına baktığınızda, yılın başlangıcı, önemli dini günler ve kutlamalar sıkça işlenmiş ve bir zaman döngüsünün şairler üzerindeki etkisi görünür olmuştur. Farabi’nin ve İbn-i Sina’nın felsefi metinlerinde, zamanın doğası üzerine yapılan tartışmalarda, Hicri takvimin işlediği biçim, evrenin düzenine dair derin anlamlar taşır. Bu takvim, insanın dünyevi ve uhrevi yolculuğunu sembolize eder.
Zamanın Edibin Kaleminden Akışı
Zaman, hem Miladi hem de Hicri takvimle bir anlatıdır. Bir yazar, zamanla ne yaparsa yapsın, bir noktada bu sistemlerle yüzleşir. Her bir takvim, farklı bir yaşam biçiminin ve dünyanın izlerini taşır. Miladi takvim, Batı’nın pragmatik düşüncesini, endüstriyel devrimin hesaplanabilirliğiyle harmanlamışken; Hicri takvim, doğanın döngüsüne daha yakın bir ilişki kurar, insanı kozmik bir anlam arayışına yönlendirir. Bu iki takvimin hesaplamaları, tarihe bakış açısını şekillendirir; birisi zamanın kesin sınırlarını çizerken, diğeri bu sınırları sürekli yeniden inşa eder.
Miladi ve Hicri takvimlerin farklı yönlerini anlamak, edebiyatçılar için bir tür zaman yolculuğuna çıkmaktır. Bir yazar, bir romanın zamanını Miladi takvime göre kurgularken, aynı zamanda toplumunun Hicri takvimiyle olan bağını da göz önünde bulundurabilir. Takvimin içindeki her gün, bir metnin satır aralarındaki anlam gibi, okuruna farklı bir çağrışım sunar.
Zamanın ve takvimin gücünü en iyi şekilde anlayan edebiyatçılar, bu araçları birer mecra olarak kullanarak, insanlık tarihinin evrimini yansıtan metinler yaratırlar. Miladi ve Hicri takvimler, yalnızca birer tarihsel hesaplama aracı değil, aynı zamanda birer felsefi ve kültürel anahtardır. Bu anahtar, edebiyatın sınırlarını genişleterek, zamanın bir yönünü çözümlemekle kalmaz; okurlarını zamanla yüzleşmeye, kendi yaşadıkları anı bir evrensel düzeyde anlamaya davet eder.
Zamanın Sonsuzluğunda Bize Yol Gösteren Takvimler
Miladi ve Hicri takvimlerin her biri, kendi ait olduğu kültürün zihinsel yapısını ve insanlık tarihini şekillendirir. Bir yanda güneşin, diğer yanda ise ayın izlediği yol, insanın dünyaya bakışını farklı açılardan ele alır. Takvimlerin birer tarihsel hesaplama aracının ötesinde, insanı anlamaya yönelik birer edebi araç olduklarını unutmamak gerekir. Zamanla yapılan her hesaplama, birer metin gibi düşünülüp okunabilir; her biri, bir anlam taşıyan, edebi bir anlatıya dönüşebilir.
Bu yazıyı okuduktan sonra, kendi zaman anlayışınızı ve takvimlerinize olan ilişkinizi düşünerek, yorumlarınızla edebi çağrışımlarınızı paylaşabilirsiniz. Zamanla ilgili düşüncelerinizin nasıl şekillendiğini ve takvimlerin edebiyatla olan bağını nasıl kurduğunuzu merakla bekliyoruz.
—
Etiketler: Miladi Takvim, Hicri Takvim, Zamanın Hesaplanması, Takvim ve Edebiyat, Edebiyatın Zamanla İlişkisi